
Beyazıt’da Gedikpaşa Caddesi girişindeyim. Berken Döner’in “Öyle Bir İstanbul” kitabındaki Samatya ve Gedikpaşa bölümünde anlattığı insan hikayelerinden etkilenerek kendimi bir sabah burada buldum. Cadde aslında sonu Kumkapı’da biten bir yokuş. Başladım yürümeye. Geçmiş zamanlardan bugünlere kalan, özellikle de Ermeni kültürünü yansıtan yapıların arasında bir yolculuk bu. Biraz yürüdükten sonra sola Müsellim Sokağa saptım ve Hovhannes Kilisesini gezdim. Ruhani atmosfer beni büyülemişti. Kiliseden çıkınca sola döndüm ve o muhteşem yokuşla karşılaştım; Sarayiçi Sokağı. Buradaki evlerden birinde yaşayabilirdim diye düşündüm. Camdan sarkıp birbirine türlü dillerde seslenen komşuların seslerini duyabiliyordum sanki. Sonrasında Kumkapı meydanı, kiliseler, evler ve muazzam bir yolculuk. İstanbul buydu. Binbir milletten binbir hikaye…


Aradan haftalar geçti. Beynimde Kumkapı gezimin görüntüleri hala çok taze. Uzun zamandır gitmeyi planladığım ama harekete geçemediğim Ara Güler Müzesi’ndeki “Kumkapı Balıkçıları” sergisi için de bir vesile oldu bu gezi. 1950’li yılların başında Jamanak gazetesinde foto muhabiri olarak çalışmaya başlayan Ara Güler, Vartan Ozinyan ile birlikte 21-27 Mayıs 1952 tarihleri arasında “Kumkapı Ermeni Balıkçılarıyla Birlikte” adlı yazı dizisini bu gazetede yedi günlük bir seri halinde yayımladı. Bu yazı dizisi aynı zamanda bugün artık var olmayan Küçük Deniz Sokağı ve balıkçı barınağına, burada yaşayan insanlara ve yaşam tarzına ışık tutmuş oldu. Bu yazı dizisi yayımlandıktan sonra da Ara Güler bu mahalleye ve sokağa fotoğraf çekimi yapmak için gider. Bu bölgede bulunan balıkçı barınağı ve evler 1956 yılında Sirkeci-Florya sahil yolu (bugünkü Kennedy Caddesi) yapımının başlaması ile birlikte tamamen yıkılacaktır.
Bu sergiyi gezerken beni en çok etkileyen kadınlarla erkeklerin birlikte emek harcamaları ve balıkçı
barınağını ihya etmeleri oldu. Kadınlar özellikle ağ onarımı konusunda çalışıyolar ve çok önemli bir görev
üstleniyorlardı. Erkekler ise balıkçı teknelerini yönetiyor, denize açılıp balık dolu depolarla geri
dönüyorlardı. Saten hanım ve oğlu Hampartzum’un yer aldığı fotoğraflar bu açıdan çok etkileyiciydi.
Mahalledeki evlerinde pencerede bekleyen Saten hanım ve balığa çıkan oğlu bölgedeki emek sürecinin
bir özeti adeta.


Özellikle Dacat Reis’in balıkçı barınağı ve sandallardaki çalışma ortamını gösteren fotoğraflar da Küçük
Deniz Sokağı çevresindeki erkeklerin yaşamını gözler önüne seriyordu.



Serginin sürpriz bölümü ise renkli fotoğrafların bulunduğu alandı. Ara Güler 1993 yılında İstanbul
dergisinde yayımlanan “Kumkapı Balıkçıları 1950” yazısında şöyle belirtmişti: “ O zamanların dergi ve
gazetelerinde kullanılan teknoloji henüz renkli fotoğraf basmaya müsait değildi. Ama ben yine de
Kumkapı balıkçıları köyünün yıkılacağını duyunca oraya tekrar tekrar gidip çok sayıda renkli fotoğraf da
çekmiştim.” Bu fotoğrafların bazıları da sergide yerini almıştı. Rengarenk balıkçı ağları muhteşem bir
görsel sölen sunmaktaydı.

8 Mayıs-27 Ekim 2024 tarihleri arasında devam eden serginin kitabı da yayınlandı. Sergiyi gezmeye fırsat
bulamayanlar kitabı Ara Güler Müzesi dükkanından ya da n11.com üzerinden edinerek benimle birlikte
aynı hisleri yaşayabilir ve sonsuza kadar ellerinde bir anı ve belge olarak saklayabilirler. Sergi sonrası
kadim İstanbul halkları ve Kumkapı-Samatya bölgesindeki yaşantının bu halklar için değerini daha iyi idrak
etmiş oldum. Rengarenk veya kimine göre siyah beyaz birer nostalji sahnesi değil aslında eski İstanbul ve
halklarının yaşantısı. Az da olsa, çok görünür olmasa da halen yaşanıyor. Tatavla’da, Moda’da,
Kadıköy’de, Beykoz’da, Üsküdar’da, Arnavutköy’de, Adalar’da… Yeter ki bizim kulaklarımız onları duymak
istesin. Duymak için de gönül gözümüzü beslemeliyiz. Ara Güler Müzesi’nin sergilerini gezerek belki, ya
da eski İstanbul’un, Pera’nın, Kumkapı’nın sokaklarını gezerken kafamızı yere değil de biraz yukarı
kaldırarak, apartmanlara bakıp oradaki yaşantıların hayallerini kurarak. Eski bir kafeye oturarak. Geceleri
sabaha karşı Haliç’den Zeyrek’e yürüyerek. Bir şehri yaşamak sürekli çalışma dayatan bu sistemde çok zor
evet farkındayım. Ama boş zamanlarınızın bir kısmını en azından yaşadığınız şehrin hikayesine dalarak
geçirmeniz inanın hepinize iyi gelecek. Yaratıcı olduğunuz cevheri farketmenizi sağlayacak. Ve belki de
İstanbul’u böyle güzelleştireceğiz. Önce yaşayarak.
Gürkan Sabri Şakrak
Temmuz 2025
